Ticari ve zirai kazançlarda kur farkları
Gerçek kişiler tarafından elde edilen gelirler gelir vergisine tabidir. Gelir bir gerçek kişinin bir yıl içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarıdır (GVK md.1). Gelir vergisinde vergiyi doğuran olay, gelirin elde edilmesidir.[1] Ticari kazançlarda elde etmede tahakkuk ilkesi geçerlidir.
GVK’nun 37 ila 51’nci maddelerinde ticari kazançlar konusu düzenlenmiştir. Söz konusu maddelerde kur farkları ile ilgili olarak özel bir belirleme yoktur. Diğer taraftan, VUK’nda yer alan değerleme hükümlerinin ticari kazançlar için de geçerli olması nedeniyle[2] kur farkları ile ilgili olarak VUK değerleme hükümleri arasında yer alan düzenlemeler ticari kazançlarda geçerlidir. Bu nedenle, VUK’nun 280’nci maddesi uyarınca yapılan değerlemelerde lehe doğan kur farkları ile aleyhte ortaya çıkan kur farkları ticari kazancın tespitinde dikkate alınmalıdır.
Devre tatil hakkı satışı (devre mülk satışı) işi ile uğraşan bir mükellef hakkında Danıştay tarafından verilen bir kararda, devre mülk satışları dolayısıyla alınan alacak senetlerinin yıl sonlarında değerlenmesi halinde ortaya çıkan kur farklarının doğdukları yılın geliri olarak nitelendirmiştir.[3]
İkrazatçılık (borç verme) yapan bir kişinin ticari kazanç sayılan bir faaliyetiyle ilgili olarak Danıştay, döviz cinsinden verilen borçlarda hesaplanan kur farklarını “enflasyon nedeniyle oluşan fiktif bir gelir” olduğu gerekçesiyle gelir olarak kabul etmemiştir.[4] Verilen karar özü itibariyle doğru olmakla birlikte bu karar, ticari kazanca ilişkin Gelir Vergisi Kanunu düzenlemeleriyle örtüşmemektedir. Ticari kazançla ilgili kurallara göre, kur farkı gelir veya gideri fiktif olarak nitelendirilse bile ticari kazanç tutarının hesaplanmasında dikkate alınmaktadır. Bu nedenle Danıştay’ın bu kararı bize göre hatalıdır.
Zirai kazançlarda elde etme ilkesi olarak ticari kazançlarda da geçerli olan tahakkuk ilkesi geçerlidir. Zirai kazançlar, GVK’nun 52-60 düzenlenmiştir. Söz konusu maddelerde kur farkları ile ilgili olarak özel bir belirleme yoktur. Diğer taraftan, VUK’nda yer alan değerleme hükümleri zirai kazançlar için de geçerlidir.
Bu nedenle, zirai kazançlarından ötürü gerçek usulde vergilendirilen kişilerin, bu kazanç kapsamında ortaya çıkan kur farkı kar veya zararları, zirai kazancın kapsamında vergi matrahına dahildir.
[1] Elde etme kavramı GVK’nda tanımlanmamıştır. Ancak gelirin elde edilmesinde tahakkuk, hukuki tasarruf, ekonomik tasarruf ve fiili tasarruf kavramlarından söz edilmektedir. Bu kavramlar Özbalcı tarafından izleyen şekillerde tanımlanmıştır. Tahakkuk, gelirin mahiyet ve tutar itibariyle kesinleşmesidir. Hukuki tasarruf, gelirin sahibi tarafından talep edilebilir hale gelmesidir. Ekonomik tasarruf, ödemeyi yapacak tarafından gelirin sahibinin emrine amade kılınmasıdır. Filli tasarruf, gelirin nakit veya ayın şeklinde maddi bir kıymet olarak veya gayrimaddi bir servet unsuru olarak, sahibinin mal varlığına dahil olmasıdır. (Yılmaz Özbalcı, Gelir Vergisi Kanunu Yorum ve Açıklamaları, Ankara:Oluş Yayıncılık, Ocak 2008, s.68-71.)
[2]Konuyla ilgili GVK md. 37/4 düzenlemesi aşağıdaki gibidir.
“Ticari kazanç, Vergi Usul Kanunu hükümlerine ve bu kanunda yazılı gerçek (Bilanço veya işletme hesabı esası) veya (4369 sayılı Kanunun 81/C-2 maddesiyle değişen ibare Yürürlük; 1.1.1999) basit usullere göre tespit edilir. “
[3] Dnş.4.D., T.06.03.2000, E.1999/4979, K.2000/832 (www.mevbank.com, Erişim:18.07.2008)
“Devre tatil hakkı satış bedelleri için döviz cinsinden alınan alacak senetlerinin de yıl içinde tahsili veya yılsonu değerlemesi sonucu ortaya çıkan kur farklarının da, doğdukları yılın geliri olarak kabulü zorunludur.”
[4] Dnş. 3. D., T.07.02.2001, E.2000/1249, K.2001/385 (www.mevbank.com Erişim:29.07.2008)
“Kur farkı artışı, enflasyon nedeniyle oluşan değer artışından kaynaklanan ve döviz olarak verilen borcun zaman içinde aşınmasını karşılayan fiktif bir gelir niteliğinde olduğundan kur farkının gerçek bir gelir olarak dönem matrahına eklenmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.”